15 Ekim 2009 Perşembe

Gizliajans

2 yıldan sonra yeniden merhaba, onlarca kitap yorumu yazabileceğim halde bomboş geçen bu uzun ayları sonlandırmak, Alper Canıgüz'ün son kitabı Gizliajans'a nasip oldu:)

Elimde kitabın ilk baskısı var(2008). 204 sayfalık kitap 14 bölümden oluşuyor, birbirini izleyen olaylar şeklinde. Tüm hikaye reklam metin yazarı Musa'nın askerlik arkadaşı Şaban ile Eminönü meydanında karşılaşmasıyla başlıyor. Şaban ilginç bir karakter, çok çeşitli ilgi alanları var gibi, yani çoğunluk gibi ya o taraf ya bu taraf tarzında bir insan değil, huzur verici bir insan hatta Musa'ya göre. İki arkadaş bu karşılaşmanın ardından aynı evi paylaşmaya karar veriyorlar. Bir süre sonra aylarca işsiz kalan Musa'nın durumunu dert etmiyor bile Şaban, tüm kirayı kendisi ödüyor mesela. Bir akşam vakti Musa Gizliajans adlı bir reklam ajansından iş teklifi alıyor. Öyle bir ajans ki patronunun adı Şeytan Bey! Musa Şeytan Bey lafını ilk duyduğunda yanlış duyduğunu zannediyor oysa her şey gerçek...

Bu noktadan sonra Musa'nın başından geçenleri büyük bir heyecanla takip edebilirsiniz, kitabı elinizden düşürtmeyecek akıcı bir dili var Alper Canıgüz'ün. Kitap absürd macera olarak tanımlanmış arka kapakta, bence de öyle ve absürd olayların içinde güzel irdelemeler de var hayata dair. Romanda bir sürü karakter çıkıyor karşımıza, ajanstan Sanem, Musa'nın uğruna süper aşk monologları döktürdüğü güzeller güzeli Sanem, ajans müdürü Tunçay Bey, dikkat ederim Tuncay değil Tunçay, üst kattaki kaçık komşu Müberra Abla, gizemli insan Fezai Aydıntürk ve diğerleri. Bazı şöhretler de yer bulmuşlar kendilerine bu romanda. Kaan Sezyum, Prens Charles, Nikola Tesla ha bir de Küçük Prens ve Süpermen. Bir düşünün nasıl bir roman bu! Kesinlikle tahmin edilemez, kurgu dehası olaylar zinciri, hikaye içinde hikayeler...

Kitabın konusuna fazla girmek istemediğimi farketmişsinizdir, özetlenebilecek bir konusu olmadığından değil, kitabı daha okumayan ama okumak isteyenlere haksızlık olmasını istemediğimden. Konu çok karışık, okuyacak olanlar bir çırpıda her şeyi öğrenecek zaten.
Sadece bir alıntı vereceğim, bu absürd komedi tarzının içinde aslında ciddi mesajlar olduğunu hissettiğim, pek çok noktada kendimce analizler yaptığım anlar oldu. İşte bunlardan birisi sayfa 37'de yer alan, ajansın müşterisi Samanyolu Mutluluk Okulu'nun broşüründeki yazı. Kitabın sayfaları arasında arada ciddi şeyler çıkıveriyor.
"... Sen kutlu insan, belki bugüne kadar hep içten içe insanların başlarına gelen felaketleri hak ettiğine inandın. Bunu yüksek sesle dile getirmemiş olabilirsin elbette. Ama o sokaklarda o saatte gezen birinin gaspa uğramasını, on dakikada bir sigara içen birinin kansere yakalanmasını, hatta fikirlerine az çok sempatiyle yaklaştığın devlete karşıtlarının kurşunlanmasını dahi bir ölçüde normal kabul etmedin mi? Hatta biraz daha ileri gidip bu inancın, her gün hiçbir şey olmamış gibi hayatını sürdürmeni sağlayan adalet duygunu beslediğini söylemek çok mu yanlış olur? ..."

Bu kitabı keyifle okudum, beğendim, sonu şaşırtıcı hatta biraz kafa karıştırıcı, keşke bitmeseydi dedirten türlerden. İkinci kez okunmak üzere kitaplıklarda saklanmalı diyemem ama ilk defa bu kitapla dını duyduğum Alper Canıgüz'ün eserini ıskalamanızı istemem. Bakalım raflarımızda okunmayı bekleyen kitaplar bitince , yazarın önceden çıkmış olan iki kitabını da alabilirim.

Bir başka kitap değerlendirme yazısında buluşmak üzere hoşçakalın!